11.04.2011

Sidney Lumet 1924 - 2011


Scorsese haberi aldığında "Bir dönemin sonu" demiş. Haklı. Amerikan sinemasının en önemli yönetmenlerinden Sidney Lumet 86 yaşında hayata veda etti. En son 2007 yılında film çeken ve böylece 50 yıllık kariyerinde 44 sinema filmine imza atan Lumet ilk filmini 1957 yılında çekmişti. 12 Angry Men'den söz ediyorum. Aslında yönetmenlik kariyeri daha uzun Lumet'nin, ama ilk işlerini hep televizyona çektiği için genellikle başlangıç noktası olarak 1957 ve 12 Angry Men gösterilir. En iyi filmlerini 70'li yıllarda çeken Lumet özellikle de oyuncuların çok sevip saydığı bir isimdi, zira onlarla çalışmayı çok önemser ve bir takım yönetmenlerin aksine onlarla çok iyi anlaşır, çok iyi yönlendirirdi. Lumet'nin hayat öyküsünü anlatacak değilim uzun uzun, onun yerine kariyerinde önemli olduğunu düşündüğüm 5 filmini seçtim. İzlemeyenler için de bir "izleme listesi" olur hem.

12 Angry Men ( 1957 )

Tipik bir mahkeme draması gibi dursa da 12 Angry Men sinema tarihinde özgün bir yere sahiptir zira izleyiciyi daha önce hiç girmediği bir yere, jüri odasına sokar. Bir cinayet davası görülmektedir ve filmin ilk dakikalarında jüri neredeyse kararını vermiş gibidir. 12 jüri üyesinin 11'i sanığı suçlu bulmuştur. Ama bu karar jürinin 12. üyesi olan Henry Fonda'yı ( 8 numaralı jüri üyesi olarak geçer ) tatmin etmemiştir. Tamamı tek bir odada geçen ( gerçi 96 dakikanın 3 dakikası oda dışında geçer ) film farklı düşünen o jüri üyesinin diğer üyeleri tek tek ikna etme çabasını anlatır. Lumet ilk filmiyle En İyi Yönetmen Oscar'ına aday olmuş ama toplam 4 kez aday gösterildiği ( 1982'deki En İyi Senaryo adaylığını da sayarsak 5 ) heykelciği hiç alamamıştır. Ona tek Oscar'ını 2005 yılında verdiler ve tahmin ettiğiniz gibi bu bir Yaşam Boyu Başarı ödülüydü.


Serpico ( 1973 )

New York polis teşkilatındaki yolsuzlukları ortaya çıkarmak üzere gizli bir göreve atanan Frank Serpico'nun öyküsü 70'li yılların en popüler filmlerinden birine dönüşür. Başrolünü Al Pacino'nun oynadığı Serpico 2 dalda Oscar'a aday gösterilir ama ikisini de alamaz. Öte yandan Pacino'nun En İyi Erkek Oyuncu dalında aday gösterildiği ilk filmdir Serpico ve ona ilk Altın Küre ödülünü kazandırır. Gerçekten de Frank Serpico rolünde çok etkileyici bir iş çıkarır Pacino. Amerikan Film Enstitüsü 100 Yılın 100 Kahramanı ve Kötü Adamı listesinde 40. sıraya yerleştirir Frank Serpico karakterini. Aslında John G. Avildsen'in çekmesi beklenen film son anda Sidney Lumet'ye kalır çünkü Avildsen ve yapımcı Bregman bir anlaşmazlık yazarlar. Çekimlerden bir hafta önce yönetmen koltuğuna oturup da böylesi unutulmaz bir filme imza atmak da olsa olsa Lumet gibi bir ustanın başarısıdır.

Dog Day Afternoon ( 1975 )

Sidney Lumet'nin ve Al Pacino'nun en iyi filmlerinden biri de Dog Day Afternoon'dur. İkisinin birlikte yaptığı en iyi filmdir. Bir banka soygununu anlatan film bir yanıyla da filmin başkişisi olan eşcinsel banka soyguncusunun psikolojik bir çözümlemesidir aynı zamanda. Tıpkı Serpico gibi gerçek bir olaydan hareketle çekilmiştir ve yine tıpkı Serpico'da olduğu gibi Pacino bir kez daha En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ına aday gösterilir ( ve yine kazanamaz ). Pacino'nun "Attica! Attica!" çığlığından, erkek arkadaşı Leon ile buluşmalarına dek bir çok unutulmaz ana sahne olan film 70'li yılların ruhunu en iyi yansıtan ( 60'ların hunharca katledilen barışçıl atmosferin ardından çöken depresif ruh halinden söz ediyorum burada ) yapımlardan biridir.

Network ( 1976 )

Televizyon denen tuhaf aygıt ve medya denen vahşi mekanizma hakkında çekilmiş en iyi filmlerden biridir Network. Belki de en iyisi. Açıkçası Network'ten bu yana medya eleştirisi yaptığı iddia edilen hiçbir film bu kadar güçlü bir etki yaratamamıştır bana göre. Başroldeki oyuncuların çok etkileyici performanslar sergilediği film özellikle Faye Dunaway'in canlandırdığı Diana Christensen'in şahsında sinema tarihinin en rahatsız edici kötü karakterlerinden birini yaratmıştır. Yönetici konumuna getirildiği haber kanalında reyting uğruna gerçek bir canavar yaratan ve bişr süre sonra reytingler düştüğünde çareyi yarattığı canavarı canlı yayında öldürmekte bulan Christensen tam da günümüz medyasının alıp da baştacı edeceği bir tiptir aslında. Peter Finch ve Faye Dunaway'e Oscar akazandıran film toplam 4 dalda heykelciğe uzanacaktır.

Night Falls On Manhattan ( 1997 )

Doğrusunu isterseniz bu biraz benim kişisel tercihim. Tabii ki önceki filmler de kişisel tercihimdi ama Night Falls On Manhattan'ı Lumet'nin en iyi 5 filmi arasına koymayacak çok kişi vardır eminim. Belki The Verdict ya da Prince of the City daha bariz bir seçim olabilirdi ama ben noir çağrışımları olan Night Falls'u daha çok severim. Polis teşkilatı içindeki bir yolsuzluk hikayesidir yine ve Andy Garcia'dan Ian Holm'a tüm oyuncuların ( ki aralarında James Gandolfini, Richard Dreyfuss ve Lena Olin gibi isimler de var ) birinci sınıf performanslar sergilediği bir filmdir. Aynı yıl gösterime çıkan LA Confidential kadar başarılı bir film değildir belki ama yine de izlemesi çok keyiflidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder