25.05.2012

Kenya zürafası, Türk baklavası



Dikkat!! Bu yazı daha önce ntvmsnbc'de yayınlanmıştır.

Cannes sadece bir avuç filmin yarıştığı ve kırmızı halıda yıldızların şöyle bir boy gösterip evlerine döndüğü bir festival değil elbette. En az yarışma kadar, hadi daha düz söyleyelim, işin sanat kısmı kadar ticari kısmı da ön planda burada ve dünyanın en önemli, en büyük film meaketlerinden biri de festivalle eşzamanlı olarak buraya dünyanın dört bir yanından binlerce yapımcıyı, dağıtımıcıyı ve sektör çalışanını topluyor. Ben de Cannes’ın bu yüzünü daha iyi tanımak adıma çantamı omzuma atıp emin adımlarla Market’in kapısından giriyorum. Az sonra burayı feth etmiş olarak çıkacağım aynı kapıdan.

Brezilya standında Caipirinha hazırlığı
Tabii kapıyı bulabilirsem. Yaklaşık bir saat gezindikten ve içeride 3 kere kaybolduktan sonra pes ediyorum. Üstelik önce Ermeni standında Ararat konyağının, ardından Brezilya standında olağanüstü bir Caipirinha’nın tadına bakmış biri olarak yön duygum iyice karışmış durumda. Ama sadece yiyip içtiğim sanılmasın, Market’in dinamikleri konusunda da bazı önemli fikirler edindim bu süre zarfında.

Market'in café'sinden bir manzara
Bir kere Market gerçekten devasa bir yer.İçeride çoğu yapım veya dağıtım şirketine ait olmak üzere yüzlerce stand var ve bu standlarda her 15 dakika, ya da yarım saatte bir toplantılar, görüşmeler düzenleniyor. Kimi ülkesinde vizyona sokmak için film satın almaya gelmiş; kimi de çektiği filmi farklı pazarlara satmaya. Onların işi biraz daha net ve belki de daha kolay. Ama bir de kendi ülkelerinin sinemalarını ve dolayısıyla kendi ülkelerini tanıtmak için Market’e gelenler var. Örneğin Endonezya Sineması levhasını gördüğüm bir standa yaklaşıp “Cannes’da herhangi bir Endonezya filmi izleyebilir miyim?” diye sorduğumda olumsuz yanıt alıyor ve onların aslında ülkelerini büyük sinema pazarına bir lokasyon olarak tanıtmayı hedeflediklerini öğreniyorum. Standdaki görevli “Mesela son Bourne filmi Endonezya’da çekildi” dediğinde ben de hemen “Son Bond filmi de Türkiye’de çeki,ldi” cümlesini patlatıyorum. Karşılıklı gülüşüyoruz.

Yorulanlar Bollywood standının önüne oturmuş
Kenya standında yaklaştığımdaysa adının Timothy olduğunu söyleyen gençten bir adam bana Kenya’da film çekmenin ne kadar kolay ve avantajlı olduğundan bahsediyor. “Geçen yıl İngiltere’den beş kişilik bir ekip geldi çekim yapmak için ama sonra 3 kişi geri döndü, çünkü ülkemizde bu konuda o kadar çok işinin erbabı eleman var ki, onlara gerek olmadığı anlaşıldı” diyor Timothy gururla. Anlıyorum ki bu insanlar için ülkelerinde Hollywood ( ya da başka bir zengin ülke sineması elbette ) filmleri çekilmesi ekonomik anlamda çok önemli. Üstelik bu sadece ticari bir getiri sağlamıyor, zamanla kendi sienmaları da daha güçleniyor. Sonra bizim de aslında benzer bir tanıtım çabası içinde olduğumuzu hatırlıyorum. Ucuza servis veren ülkelerin Hollywood’a gözünü dikerek kendi ekonomilerini canlandırmaya çalışması hiç de yabancı ve yanlış gelmiyor bana. Bunları kafamdan geçirirken Timothy elini masanın altına atıyor ve herkese vermediğini belli eden bir yüz ifadesiyle elime tahtadan yapılmış küçük bir zürafa tutuşturuyor. Gülümseyerek teşekkür ediyor ve bir dahaki sefere ona bir Türk baklavası getireceğime dair söz veriyorum.

İşte Kenya zürafası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder