25.09.2012

Altın Koza'da "Babamın Sesi"


Biraz geç olmakla beraber 19. Adana Altın Koza Film Festivali'nden izlenimlerimi yazmaya başlıyorum. Öncelikle son yılların en güçlü içeriklerinden birine sahipti bu yılki Altın Koza, onu hemen söyleyeyim. 14 filmin en az yarısı üstünde uzun uzun konuşmaya değecek, izlenmesi muhakkak gerekli yapımlardı. Ayrıca yine 14 filmin 6'sında kadın yönetmenlerin imzası vardı ki, bu da önemli ve dikkat çekici bir durum. Elbette kimi tartışmalar yaşandı sonuçlarla ilgili ama işin o kısmı ne yazık ki hep oluyor. Bir festival bitsin de, ödüllerle ilgili polemik yaşanmasın, ben hatırlamıyorum açıkçası. O yüzden hiç o tartışmalara girmeden, izlediğim filmler üzerinden değerlendirmeye çalışacağım Altın Koza'yı.


Babamın Sesi ile başlayalım. İki Dil Bir Bavul filminden tanıdığımız Orhan Eskiköy bu kez Zeynel Doğan ile bir araya gelip benzer bir konuyu farklı bir pencereden anlatıyor. Konu derken elbette Kürt meselesi temelinde kimlik, anadili, kültürel erozyon gibi başlıklar altında özetleyebileceğimiz bir çerçeveden bahsediyorum. İki Dil Bir Bavul'da Eskiköy ile birlikte çalışan Özgür Doğan'ın yapımcı olarak yer olduğu proje Zeynel Doğan'ın kendi annesiyle çektiği ve belgesel unsurlara yer veren ama son tahlilde kurmaca bir film. Bir belge-sinema demek yanlış olmaz herhalde. İlk filmde Güneydoğu'ya tayin olan bir ilkokul öğretmeninin Kürt çocuklarına Türkçe öğretmeye çalışan genç bir öğretmenin belgeselini çeken Eskiköy ve Doğan ikilisi bu kez ( Doğan soyadı değişmese de adı değişmiş olarak ) bir ana oğulun ilişkileri ekseninde gerçek ses kayıtlarından hareketle bir geçmişle yüzleşme, hesaplaşma denemesine girişiyor. Kültürel ya da etnik kimliğin baskıya uğradığı bir coğrafyada babasının gurbetten onlara yolladığı eski ses kayıtlarını aramaya girişen Zeynel ile yıllar önce politik sebepler yüzünden kaçmak zorunda kalan büyük oğlu Hasan'dan haber bekleyen Base anne ( bu arada Babamın Sesi'nin ilk hecelerinin Base'yi oluşturması da ilginç bir tesadüf mü acaba? ) arasında geçen film izleyiciyi manipüle etmeden, hatta o kadar ki, hiç yakın plan bile kullanmadan derdini anlatırken neredeyse Brechtiyen bir sinema dili oluşturuyor. Açıkçası anne rolünde ( ki rolünde lafı ne kadar yakıştı, onu da bilemiyorum, ne de olsa aslında kendini oynuyor ) Base/Asiye Doğan kolay kolay hiç bir profesyonel oyuncunun başaramayacağı bir işi başarıyor ve uzun uzun monologları olabildiğince etkileyici bir doğallıkla aktarıyor. Bu sahnelerin çoğunda bir kesme kullanılmadığını ve belki de sadece bir iki tekrarda işin kotarıldığını anlamak zor değil. Filmin katharsisten uzak yapısı izleyiciyle izlediği hikaye arasında belli bir mesafe koyuyor elbette ( ki bu mesafe her ne kadar ailevi bir yakınlık olsa da yönetmenlerle özneleri arasında da gözetilmiş ) ama bu yine de duygulardan bertaraf edildiğiniz anlamına gelmiyor. Aksine, bazı sahnelerin sizi fena halde etkilediğini fark edeceksiniz izlediğinizde. Hele sondaki plan-sekans ( plan demek yetmeyecek ) gerçekten son yılların en çarpıcı finallerinden biri bence.


Filmin asıl farkı ve gücüyse birçok filmde gözardı edilen ses bandını kullanmasındaki atak tavrı bana sorarsanız. Bu noktada Altın Koza'da bu dalda ( ses tasarımı ya da miksajı ) ödül verilmemesini yanlış bulduğumu söylemek isterim. Bugün artık ses sinemanın asal unsurlarından biri. Görüntü ne kadar şarsa, ses de o kadar gerekli ve önemli. Bunu da örneğin Babamın Sesi'nde fazlasıyla görüyoruz. Hem hikayenin özüne dair bir ses unsuru var filmde ( babanın uzaktan gönderdiği ses kayıtları ) hem de filme dışarıdan gelen ve kimi zaman yabancılaştırma etkisi yaratan ( aniden televizyondan duyulan Türkçe ve resmi bir ses izleyiciyi yabancılaştırıyor örneğin ) kimi zaman da tamamlayıcı görevi gören bir yeri işgal ediyor. Bu, Zeynel'in çocukluğundan kalan bir ses bandı olarak da çıkıyor karşımıza, ya da daha çarpıcı bir şekilde Base ile Zeynel'in sadece sırtlarının göründüğü bir sahnede son derece önemli bir anlatım aracı olarak da.

Sonuç olarak Babamın Sesi tam da sakin bir dilin hakim olması gereken bir dönem ve coğrafyada karşımıza çıkan önemli bir sığınak gibi. Barışın dili biraz daha kulak kabartmamız gereken kısık bir dille konuşuyor kulaklarımıza. Aldığı ödülü alkışlıyor ve herkesin bu filme kulak vermesini diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder